içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Aynalı Pazar

Bugun...

"Bakan Olsam Siyanürlü Altın Madenciliğine İzin Vermezdim"

Tarih: 08-10-2019

Başbakan Eski Yardımcısı ve Enerji ve Tabi Kaynaklar eski Bakanı, Türkiye’nin ve Çanakkale’nin deneyimli siyasetçilerinden Mustafa Cumhur Ersümer, Çanakkale’deki gazetecilerle bir araya geldi. Güncel siyasi gelişmelere değinen Ersümer, gazetecilerin sorularını da yanıtladı. Ersümer, geçtiğimiz haftalarda gündeme AK Partili Grup Başkanvekili Bülent Turan tarafından getirilen “Maden ruhsatı izinleri Ersümer tarafından verildi" iddialarını belgeleriyle yanıtlaşmıştı. Ersümer, Siyanürlü Altın Madenciliğinin tehlikelerine dikkat çekerken; Avrupa'da yüzyılın felaketi olarak görülen, 2000 yılında Romanya'da yaşanan siyanür faciasından sonra siyanürlü altın madenciliğinin yasaklanması uygulamalarını desteklediğini söyledi. Çevrenin korunmasının birincil ve en önemli hassasiyet noktası olduğunu belirten Ersümer, “Romanya'da yaşanan felaket sonrasında Avrupa Birliği, siyanürlü altın madenciliği konusunda bir tavsiye kararı aldı. Eğer ben bakan olarak görevde olsaydım Avrupa Birliğinin almış olduğu bu tavsiye niteliğindeki kararı uygulardım. Kesinlikle Türkiye'de Siyanürlü altın çıkartılmasını engeller, izin vermezdim. Benim duruşum o gün durduğum yer ile aynıdır. Çıkarılan altın, Türkiye’de kalmalı. Eğer Türkiye'ye sadece yüzde 2’si kalacaksa, bırak kalsın, çıkarılmasın daha iyi. Türkiye’nin o altından gelecek yüzde 2’ye ihtiyacı yok” ifadelerini kullandı.

 

“DOĞU AKDENİZ’DE TÜRKİYE NEDEN YOK?”

Ersümer’in değindiği önemli konu başlıklarından biri de Doğu Akdeniz’deki enerji konusuydu. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de alacağı yüzde 20’lik bir payın bile dış borcu sıfırlamaya yeteceğini ifade eden Ersümer, “Türkiye’nin gerçekten bu tip bir gelire ihtiyacı var. Dış borcu karşılayabilmek için böylesine bir gelire ihtiyacı var. Bu işlemlerin öncelikle Türk şirketlerin yapabilmesini sağlamamız gerekiyor. Şuanda Doğu Akdeniz’deki doğalgaz rezervleri 3 trilyon dolar. Eğer Türkiye bu kapsamda orada bir uzlaşma içine girebilseydi, yüzde 20 alsa bir günde tüm dış borcunu siler. Mısır ile İsrail bir araya gelmiş, anlaşma imzalamışlar. Ürdün, toplantıya katılıyor. Güney Kıbrıs, İtalya, Yunanistan ve hatta Filistin, toplantıya katılıyor ama Türkiye yok. Türkiye neden yok? Bu duruşundan dolayı yok. Adamlar, ‘Ben seni bu oyunun içine almam. Senin, Kuzey Kıbrıs’ın haklarını bu noktada savunma hakkın yok’ diyor. Türkiye de iddia ediyor, doğru da yapıyor. Gemisini yolluyor, sondajını yapacak, gazını çıkaracak ama o işlemleri yaparken o takımın içinde olabilse daha da karlı olabilir. Fakat olmaz diye de bir şey yok. Doğalgaz, çok kapıları açar, çok kavgaları bitirir. Çünkü ciddi bir kaynaktır. İsrail, Levintan diye bir sahası var, 10 yıldır orada gaz çıkartıyor. Bu sahaların Güney Kıbrıs’a uzandığı, hatta orada şimdi haklar tartışılıyor. Bu sahaların bulunduğu yere komşu sahalar var. Çatışan yerlere biz de girmiyoruz, diğerleri de girmiyor. Orada bir birliktelik oluşabilir” dedi.

 

"BU SİSTEME 'İKTİDAR MUHALEFETİ KULAĞINI TIKAMIŞ' DENİR"

Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarına da değinen Cumhur Ersümer, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin yarattığı sorunları gazetecilerle paylaştı. Ersümer, “AKP’li vekil ‘Biz köyü elinden alınmış züğürt ağaya döndük’ diyor. Milletvekilleri kendilerini işe yarar hissetmediklerinden rahatsızlar. Bakanlar meclise giremiyor. Eskiden bir milletvekili bir kanun teklifini alırdı, komisyona gider savunur, meclise gider savunurdu. Şimdi böyle bir şey yok. Meclisin yürütmeyi denetleme hakkı var. Şu ana kadar hiçbir soruşturma kabul edilmedi. 2100 tane kanun teklifi verilmiş, bunların 1855 tanesi kanuna dönüşmüş. Kanuna dönüşenlerin içinde muhalefetten gelenler yok. Tamamı iktidardan gelen teklifler. Bu da ‘İktidar muhalefete kulağını tıkamış’ demek. Meclis devre dışı kaldı deniliyor. Öyle midir? Umarız öyle olmaz. Yüzde 39 oranında Cumhurbaşkanı kararnamesi geçmiş, yüzde 30 iktidarın hazırladığı kanunlar geçmiş. Milletvekilleri bundan rahatsız. Daha önce olmamış, hiçbir yerde uygulanmamış sistem olunca böyle sıkıntılar yaşanıyor. Başkanlık sistemi ile ilgili uyum yasaları çıkması gerekiyor. Uyum yasalarıyla bunu kabul ettirebilir hale getirebilirsin. Ona da ihtiyaç hissetmediler. Bu yeni sistemin daha iyi yürüyebilmesi için kimse bir çaba içinde olmadı” şeklinde konuştu.

 

"ÜLKEYİ YÖNETENLER EKONOMİK GİDİŞATIN KÖTÜ OLDUĞUNU KABUL EDECEK"

Vatandaşların ekonomik sıkıntılar nedeniyle bunaldığını, bunun da siyaseti yansımaları olacağına dikkat çeken Cumhur Ersümer, “Ortada bilgi kirliliği oluşuyor. Belli kurallar var. İMF bir değerlendirme yapıyor, giderken de hazineye ‘ben seni değerlendirdim, benim değerlendirdiğim sonuçlar bunlardır’ diye bir not bırakıyor. O not zaten açık. Öylesine birebir uyduğu söyleniyor ki yeni ekonomik tedbir paketinin IMF’nin bıraktığı notla birebir uyduğu söyleniyor. Bunu ana muhalefet partisi lideri de söyledi. ‘IMF’den borç alan bir ülkeden IMF’ye borç veren bir ülke haline geldik’ söylemi AKP’nin söylemiydi. Şimdi de ‘IMF’nin reçetesini uygulamak zorunda kaldık’ dersin. Sebeplerini anlatırsın, vatandaş da bunu görür. Herkes kendi kafasına göre bir şey söylüyor ama sonuçlarına baktığınız zaman buradaki doğruluk payı da artarak gidiyor. Ülkeyi yönetenler, önce ülkede ekonomik gidişim kötü olduğunu kabul edecek. Yüzde 2-5 ile aldığın enflasyon yüzde 15-20’lere çıkmış, faizlere belli mekanizmalar uygulayarak aşağıya çekmişsin ama yaptığın zamlar vatandaşı bezdirmiş. Vatandaş, ‘bütün dünyada gaz fiyatları düşüyor, bizim ülkemizde neden yükseliyor’ diye soruyor. Bunun cevabını ben veremem. Bunun cevabını hükümet verir. Bu sorgulanmaya başlandığı zaman vatandaş, lideri sorguluyor. Tayyip Bey’in şahsi oyu neden aşağıya çekiliyor? Çünkü muhatap onu biliyor, ‘Ben AKP’ye Tayyip Bey için oy verdim’ deniliyor. Öbür taraftan ‘bu zamlar yapılırken benim maaşıma neden yüzde 4 zam yapıldı, ben maaşı almadan maaş eridi’ deniliyor. Ekonomik sebeplerle siyasi sebepler birbirine bağlıdır, bunları birbirinden ayırmak mümkün değildir. Dünya Bankası, ‘Türkiye, 0,25 büyür’ diyor, yarım bile değil. IMF’nin büyüme tahminini daha göremedim. Türkiye’de bir kriz var, el ele verelim, toparlanalım, belli tasarruflar yapalım, bu ülkeyi bu krizden çıkaralım’ diye bir çaba takdir görür. Fakat ‘Türkiye’de kriz yok ‘ deniliyor ama insanlar ‘bu zamlar nasıl oldu, enflasyon neden bu durumda, dış borç neden bu kadar artıyor’ diye sorguluyor. O sorgulamanın ardından da parti tercihleri, lider tercihleri değişiyor” dedi.

"SİYASİ İTTİFAKLARIN TAMAMI ÇATIRDAR"

Başkanlık Sistemi ile iktidar olabilmek için yüzde 50+1 oy alması gerektiğini bunun içinde Siyasi Partilerin ittifaklar kurmak zorunda olduğuna dikkat çeken Cumhur Ersümer; "AKP de bütün bu oluşumlara, ‘kim ne isterse onu yapsın’ diye de bakmaz. Yani mutlaka onların da kendilerine göre, karşı bir takım tavırları oluşacaktır. Refah Partisi’nden gidenlere, Refah Partisi’nde kimse ‘hainsin’ demedi. Bu dilin düzelmesi lazım. Partiler arasında bu gel-gitler olasıdır, olmak durumundadır. ‘Başkanlık Sistemi’ diyorlar, Türkiye’ye özgü falan ama, öyle bir hale geldi ki bu iş, şimdi geçen sefer de söyledim; üstü kaval altı şişhane gibi olmaz. Bana göre bu sistemde, yüzde bir alan parti bile başarılı.  Neden? Eğer aynı sistem devam edecekse, neticede dönüşümlü bakanlıklar olacak, dönüşümlü belki cumhurbaşkanlıkları olacak. Yani bu ittifakları bir araya tutup, ileri doğru sürdürebilmek için bir oluşum lazım. Yani birinin bir akıl icat etmesi lazım. Bir de bence şuandaki bütün ittifaklar çatırdar. Neden çatırdar? Saadet Partisi, CHP ile beraber olacağına Babacan ile, Davutoğlu ile beraber olmayı arzu eder. İyi Parti’de zaten emareleri var, HDP ile ilgili rahatsızlıklar dile getiriliyor. İyi Parti de CHP ve HDP’nin yanında olacağına gidip, öbür blokta olmaya çalışır, orada yeni ittifaklar oluşur. İttifakların oyları da 3 orada var, 4 orada var diye ölçülmez. İnsanların bir araya gelip, dışarıya verdikleri mesaj önemlidir. Düşünün, Babacan, Davutoğlu, Saadet Partisi bir araya gelmiş, dışarıya verecekleri mesajda hepsinin dili aynı olur. Zaten müşterek bir tabana hitap ediyorlar. İyi Parti de zaten kendini CHP ve HDP ile beraber hissedeceğine orada daha iyi hisseder. Bunların hepsi ölçülüyor, hepsi ile ilgili değerlendirmeler var. Ama verecekleri mesaj yok. Şimdi tahmini şeyler konuşuluyor.  Ama insanlar bir araya gelirler, bir manifesto yayınlarlar, onun değeri daha bir başka türlü anlaşılır. İnsanlar baktığı zaman kendini görmek isterler. Ben şimdi bakacağım, en iyi kendimi nerede görüyorsam oraya yöneleceğim. Oy verirken, esas unsurlardan biri budur” dedi.

 

MERKEZ SAĞDA YENİ ARAYIŞ VAR MI?

Ersümer, ülkenin siyasi yapısına ve gündemine etki edecek bir bilgi de paylaştı. Merkez sağdaki arayış ve farklı bir çalışma olduğunu ifade eden Ersümer, “Başka bir parti çıkar mı?” sorusuna ise “Çıkabilir tabi ki. Bizim merkez sağda da arkadaşlar çalışıyorlar. DYP-ANAP bir takım eski milletvekili, bakan arkadaşlar da bir çalışma yürütüyorlar. Parti olur mu, olmaz mı bilmiyorum ama, bir platform haline getirilmeye çalışılıyor. Oturup görüşülüyor, tartışılıyor, böyle bir ortam hazırlanıyor. Yani bu sistem böyle oldukça yüzde bir bile oy alacak partinin anlamı var, önemi var” dedi.

 

"TAYYİP BEY NE DERSE YARGIDA, YASAMADA VE YÜRÜTMEDE O OLUYOR"

Ersümer, yasama-yürütme-yargı güçlerinin başkanlık sistemi ile bağlantısından doğan sorunları da ifade ederek, bu noktada siyaset kurumlarının bir araya gelmelerinin daha yararlı olacağını söyledi. Ersümer, “Eğer başkanın yetkisi varsa, o zaman hakimi de, emniyet müdürünü de seçimle getireceksin. Yani yargı, yürütme ve yasamayı; şimdiki görüntü, Tayyip bey ne derse yargıda, yasamada ve yürütmede o oluyor. Ben ‘böyledir’ demiyorum. Ama görüntü öyle ve herkes bundan rahatsız. Tarafsız Cumhurbaşkanı zaten bu sistemde mümkün değil, nasıl tarafsız olacak? Bir partinin genel başkanı! Onu becerebilmek de zor bir şey. Şimdi niye Yargı Reformu yasası ve yargı strateji belgesi geliyor? 39 madde var içinde, bu maddelerin tamamı da Türkiye’de herkesin konuştuğu maddeler. ‘KHK’lardaki rahatsızlık’, ‘yargı hızlandırılacak’, ‘geç gelen adalet, adalet değildir’ şimdi bunlar yeni mi yani? Ben bu durumu süreye bağlıyorum. 15 Temmuz’dan sonra, şartlar gereği Türkiye’nin yargısında bir takım durumlar yaşandı, şimdi o yaşanılan olayları, ortamları tedavi etmek için geliyor. Şimdi bu yasayı getirdiğiniz zaman bunlar daha önce yok muydu, onu mu kabul edeceğiz? Ama bir geçiş dönemi yaşandı sonuçta. Tabi CHP de bir şey hazırlıyor. Aslında doğru olan CHP ile AKP’nin hazırladığı metinlerin bir araya getirilmesi, İyi Parti’nin katkıları da çok önemli olur. Çağdaş demokrasilerde bu işler nasıl yapılıyor diye bakılıp, partilerin bir araya geldiği, gerçekten de vatandaşı rahatlatıcı, şüpheleri, şaibeleri ortadan kaldıracak bir taslağın ortaya çıkması lazım.  Ümit ediyoruz çıkar. Bence Türkiye’nin böyle bir ortamda, böyle bir olayı tartışıyor olması, gerçekten de yargı konusunda, herkesin kabul ettiği, artık tartışmak istemediği, değişmesi gereken şeylerin varlığını gösteriyor bu yargı paketi” dedi.

FACEBOOK YORUM
Yorum