içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Aynalı Pazar

Bugun...

“İstikbalimizi Değil; Devletin ve Milletin İstiklalini Düşünüyoruz”

Tarih: 14-04-2017

“İstikbalimizi Değil; Devletin ve Milletin İstiklalini Düşünüyoruz”

Aynalı Pazar Gazetesi olarak, referandum sürecinde hem Çanakkale’de hem de Türkiye genelinde çalışmalarıyla isminden sıklıkla söz ettiren Muharrem Erkek ile röportaj gerçekleştirdik. Kendisi Çanakkale Milletvekili ve hukukçu olmasının yanında, TBMM Anayasa Komisyonu üyesi, bu sıfatıyla da değişiklik paketinin Anayasa Komisyonu ve TBMM Genel Kurul aşamasını yakından takip etti. Referandum sonucu ile ilgili olarak tahminini açıklayan Muharrem Erkek; "“Türkiye’nin dört bir yanında süreci yaşadık. Çanakkale’de gitmediğimiz yer kalmadı. Alana yansıyan görüş net: Hayır. Sandıktan hayır sonucu çıkacak, halk devletine de milletine de sahip çıktığını gösterecektir. Yeter ki sandığa gidelim. Görüşümüz ne olursa olsun,  belki yüz yıllarca duracak, geleceğimizi belirleyecek bir değişiklikle karşı karşıyayız. Herkes sandığa gitmeli" dedi.

 

Aynalı Pazar: “Muharrem Bey, siz değişikliği en başından beri takip ediyorsunuz. 16 Nisan’da biz herhangi bir Anayasa değişikliğini mi oylayacağız?”

 

Muharrem Erkek: “Öncelikle Çanakkale’nin en önemli basın yayın organlarından biri olan Aynalı Pazar’a bu röportaj için teşekkür ediyorum. 16 Nisan Pazar günü gideceğimiz sandık, herhangi bir Anayasa oylaması olmayacak. Bir rejim değişikliği yapılıp yapılmayacağına dair halka görüşü sorulacak. Rejim değişsin mi? Buna evet mi diyoruz, yoksa hayır mı bunun kararı verilecek. Geleceğimizi tek kişi, bir imzayla mı şekillendirsin, her şeye tek kişi mi karar versin, yasama ve yargıyı Parti üyesi bir Başkan mı biçimlendirsin? Bu sorulara evet ya da hayır diyeceğiz.”

Aynalı Pazar: Yani bu bir sistem değişikliği değil, rejim değişikliği mi diyorsunuz?

 

Muharrem Erkek: “Aynen öyle. En başından beri diyoruz ki bu bir sistem değişikliği değil, tümden rejim değişiyor. Demokratik Cumhuriyet yok edilmek isteniyor. Bunu sadece biz mi dedik? Hayır. Bakınız, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, 16 Nisan’da “devrim” olacağını ifade edip “rejim” değişikliği gerçekleşeceğini belirtiyor. Geçtim rejim değişikliğini, devlet değişecek diyor. Kimse kusura bakmasın. Bu ülke, Cumhuriyet ve devlet; kanla gözyaşıyla mücadeleyle kuruldu. Parti ayrımı olmaksızın, halkımız Cumhuriyetine bağlıdır. 1920’de, 1923’te ne oldu? Ezineli Yahya Çavuş, Seyit Onbaşı niye tarihe altın harflerle kazınacak öylesine zor bir mücadele verdiler? Türkiye’nin önsözü Çanakkale’de yazıldı derken bunun altında ne var? Kimse bunları bir kenara atamaz.”

 

Aynalı Pazar: “Değişiklik paketine başından beri rejim değişikliği diyoruz” dediniz. Sizin görüşleriniz değişiklik teklifine yansıtılmadı mı?”

 

Muharrem Erkek:  “Anayasa değişikliğine dair süreç teklifin hazırlanmasından itibaren yanlış yürütüldü. Anayasa nedir, bir ülkede yaşayan her yurttaşı ilgilendiren bir uzlaşma metnidir. Böyle bir hukuki metin hazırlanırken odaların, birliklerin, STK’ların, muhalefetin görüşleri alınmadan, kapalı kapılar ardında hazırlanır mı? Buna uzlaşma denebilir mi? Kaldı ki AK Parti’li milletvekillerinin de teklifi okumadıklarını, boş kâğıda imza attıkları anlaşıldı. Nasıl mı: 316 milletvekilinin imzasıyla TBMM Başkanlığına sevk edilen teklifte, toplam 319 imza bulunmaktaydı. Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın hem 1’inci hem de 2’nci sayfada imzaları vardı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın hem de Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın aynı teklifte ikişer imzaları mevcuttu.

 

Hadi bizim görüşlerimiz, STK’ların ve uzmanların değerlendirmeleri ve hatta kendi vekillerinizin görüşleri teklif hazırlanırken alınmadı. Bari Anayasa Komisyonu’nda gereği yapılsaydı. Yapılmadı. Demokrasi, teklif aşamasında rafa kaldırılmıştı zaten. Görüşmeler ısrarla halktan kaçırıldı. Teklif Anayasa Komisyonu’na geldiğinde, görüşmeler canlı yayınlansın, halkımız görüşmeleri canlı dinlesin diye teklif verdik, teklifimiz reddedildi. Milletvekillerine, Anayasa ve TBMM İçtüzüğüne aykırı biçimde söz verilmeyerek, teklif apar topar Anayasa Komisyonu’ndan geçirilip Genel Kurula sevk edildi. Genel Kurulda yaşananlar hepimizin malumu. Kabin dışında göstererek oy kullanmalar akıllara kazındı. Özetle kapalı kapılar ardında hazırlanan teklif için kimsenin görüşüne başvurmadılar.”

 

Aynalı Pazar: “Teklif TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildikten sonra nasıl bir süreç izlendi?”

 

Muharrem Erkek: “Artık referanduma gidileceği anlaşıldığında şaşırdığımız başka bir durum oldu. Teklif, Cumhurbaşkanı tarafından günlerce onaylanmadı. Niye bu kadar acele ettiniz o zaman? Kaldı ki dünyanın demokratik ülkelerine baktığımız zaman ne görürüz: Anayasa değişiklikleri OHAL ortamlarında yapılmaz.”

 

Aynalı Pazar: “OHAL, referandum kampanyalarında bir eşitsizlik mi yaratıyor?”

 

Muharrem Erkek: “Kesinlikle. Hem OHAL hem devletin tüm gücünün evet kampanyası yürütenlerce kullanılması eşitsizliğin zirvesidir. Uçaklar, otobüsler, arabalar vb hepsinin masraflarının karşılandığı vergilerde hepimizin payı var. Çanakkale’de ve Türkiye’nin dört bir yanında bir bakıyoruz, kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcileri Cumhurbaşkanına yaranabilmek için evet kampanyasına açıktan destek oluyor. O kurumda “hayır”ı savunan kimse olamaz mı? Bu adalet midir? Kurumlarını ve üyelerini temsil etmek yerine iktidar yanaşmacılığı yapanlara en iyi yanıtı 16 Nisan'da Çanakkale halkı verecektir!

 

Başka bir nokta daha var: 15 Temmuz Darbe Girişimi ertesinde 20 Temmuz’da ilân edilen OHAL, amacından sapmış, muhalifleri susturma; akademiden bürokrasiye, memuriyetten gazetecilere kadar kendine aykırı tüm sesleri kısma girişimine ve hatta referandum ve sonrası için kaynak yaratmak için Varlık Fonu hokus pokusunu kullanma sürecine dönüşmüştür. OHAL KHK’sı ile OHAL’in süresi ve konusunu aşan düzenlemeler yapılmış, hatta o kadar ki kış lastiği düzenlemesine gidilmiştir. Kış lastiği düzenlemesi ile FETÖ mücadelesinin ilgisi hakkında bir soru önergesi sundum. Bakalım yanıt verecekler mi. Böyle bir OHAL sürecinde anayasa değiştirilir mi? Düşünün “hayır broşürü dağıtamazsınız, evet dağıtırsanız olur” diye sözde önlemler alındığı, gazetecilerin tutuklandığı, hayır çalışmalarında bulunanlara saldırıldığı, her türlü şeyin OHAL KHK’sı ile düzenlendiği bir ortamda anayasa değiştirilir mi? Referandum yapılır mı? Sırf bu yasa öncesi süreç dahi “hayır” denmesi için başlı başına yeterli.”

 

Aynalı Pazar: “Neden hayır denmeli? Yani siz kararsız bir yurttaşa bunu nasıl anlatırsınız?”

 

Muharrem Erkek:  “Dünyada durum ne? Birleşmiş Milletler İnsani Gelişmişlik Endeksi'ne göre ülkelere bir bakalım. İlk 10 ülkeyi sayacağım sizlere. Norveç, parlamenter sistem, kişi başına düşen millî gelir 74 bin dolar; 2'nci sırada Avustralya, parlamenter sistem, kişi başına düşen millî gelir 58 bin dolar; 3'üncü sırada İsviçre, parlamenter sistem, 80 bin dolar; Danimarka, parlamenter sistem, 51 bin dolar; Hollanda, Almanya, İrlanda, ABD, Kanada ve Yeni Zelanda; ilk 10 ülke. Bakın, dünyanın en gelişmiş 10 ülkesinden 9'u parlamenter sistemle yönetiliyor, başkanlık sistemiyle yönetilen de ABD, ki o da eyalet sistemi ve kendi kuruluş felsefesi var. Peki, son 10 ülkeye bakalım: Dünyada en az gelişmiş 10 ülke Mali, Mozambik, Gine, Burkina Faso, Burundi, Çad ve bunların bir tanesi bile parlamenter sistemle yönetilmiyor. Dünyanın en az gelişmiş 10 ülkesinin 6'sı başkanlıkla 4'ü de yarı başkanlıkla yönetiliyor.

 

Ayrıca dünyada parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçen bir tek demokratik ülke dahi yok. Geçenleri sayayım ki onlar zaten otoriter sistemle yönetiliyorlar. Dünyada parlamenter sistemden başkanlığa geçiş yapmış ülkeler: Burundi, Gana, Afganistan, Malavi, Nijerya, Sierra Leona, Sudan, Zimbabve. 16 Nisan’da olmayacak ama ola ki evet çıkarsa Türkiye'yi işte bunlara eklemek istiyorlar. İnsan hakları, demokrasi konusunda Süper Lig’de mücadele etmek varken, üçüncü lige indirmek istiyorlar bizi. 

 

 

Değişikliğin içeriğine bakılınca da evet demek için hiçbir gerekçe yok. Zaten dikkat edin, evet savunusunda bulunanlar ısrarla referandum, Anayasa hariç her konuda konuşuyorlar. Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu çok açık biçimde diyor, ben de söyledim. Gelin televizyonda demokratik ülkelerde olduğu gibi siz neden evet diyorsunuz, biz neden hayır diyoruz konuşalım. Israrla kaçıyorlar. Çünkü söyleyecek bir şeyleri yok.

 

Yasa teklifinde en önemli nokta değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilk üç maddenin değiştirilmeye çalışılmasıdır. AKP’nin getirdiği teklifte, ilk üç madde şeklen değiştirilmemiş gibi görünse de demokratik hukuk devleti, demokratik cumhuriyet ve kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı düzenleme söz konusudur. Öncelikle Cumhuriyetin özü egemenliğin kaynağının millette, halkta olmasıdır. Aynı zamanda bu egemenlik hakkının millette kalması gereklidir. Egemenlik soyut bir kavram olmadığı gibi, millet egemenliği de soyut bir kavram değildir. Yasama, yürütme ve yargıda ifadesini bulur. Peki, bu kuvvetler bir elde toplanırsa ne olur? Eğer asli olarak milletin elinde bulunan, seçerek gönderdiği egemenliğinin temsilcileri birbirlerini denetleyemez ve o güçler tek bir elde toplanırsa orada artık demokratik cumhuriyetten bahsedilemez. Tüm güçleri tek elde toplayan kişinin sandık marifetiyle iktidara gelmesi, bu gerçekliği değiştirmez. Bir sistemi demokratik yapan, egemenliğin gerçekten millette olduğunu gösteren unsur, güçlerin birbirini denetleyebilme gücüdür, yeteneğidir ve sistemin buna göre kurgulanıp kurgulanmadığıdır.”

Aynalı Pazar: “Anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeleri şeklen olmasa da özü itibariyle değiştirilecek mi?”

 

Muharrem Erkek: “Aynen. Bununla da kalmayacak. Getirilen teklif kabul edilirse 30 gün içerisinde Hâkimler Savcılar Kurulu değişikliği devreye girecek. Dikkat edelim, aceleyle yargıda düzenleme yapılacak ve biri Adalet Bakanı, diğeri müsteşarı olmak üzere 6 kişiyi Cumhurbaşkanı atayacak. AKP çoğunluğu olan Meclis de kalan 7 üyeyi belirleyecek. Nedir bu acele? Hâkim ve Savcıların atama, özlük, görevde yükselme, soruşturma gibi işlemlerini gerçekleştiren, Yüksek Yargı’da önemli sayıda belirleyiciliği olan HSYK alelacele değiştirilmek isteniyor. Tüm denge ve denetim mekanizmaları, bir kişi lehine yok ediliyor ve egemenlik şahsileşiyor. Kararnameler ile yasama, yani milli iradenin merkezi Meclis devre dışı bırakılıyor. Daha ötesi, teklifin 11. maddesi ile Başkana tek başına ve hiçbir gerekçe göstermeksizin Meclis’i feshetme yetkisi veriliyor. Bu yetkiler demokratik bir hukuk devletinde tek bir kişiye verilemez. Tüm üst düzey kamu yöneticilerini Başkan, tek başına atayacak. Normal bir demokratik ülkede bu atamalar Meclis’in onayına sunulur. Bu bile denge ve denetleme örneğidir. Seçildikten sonra tarafsız kalacağına dair yemin edecek hem devletin hem de partinin başkanı; sabah partisinin grup toplantısında konuşacak, ardından parti Genel Merkezinde il başkanlarını, ilçe başkanlarını belirleyecek, öğlen Milli Güvenlik Kurulunu toplayacak, orada ülkenin yüzde yüzünün çıkarına olacak kararlara imza atması gerekecek, sonra gidip Valileri, Kaymakamları atayacak. Zaten Meclis’te partisinin vekillerinin tamamını yazmış, doğrudan ve dolaylı üst düzey yargı üyelerinin neredeyse tamamını belirlemişti. Böyle bir şey zaten mantıklı değil. Cumhurbaşkanı ülkenin birliğini, bütünlüğünü temsil eder. Diyelim ki Vali, Kaymakam devlet çıkarı doğrultusunda bir tavır sergiledi; Cumhurbaşkanının üyesi olduğu partinin il, ilçe başkanları da ayrı bir tavır sergiledi. Ne olacak? Kaos doğacak. Asıl çift başlılık ve hatta çok başlılık o zaman ortaya çıkacak. Demokratik bir düzenin olmazsa olmazı niteliğindeki kuvvetler ayrılığını yok ettiği gerekçesiyle bu teklife hayır demek, geleceğimiz için boynumuzun borcudur.

Ülkemizin dış politikası iflas etmiş. Çevremiz yangın yeri. Ekonomi dibe vurmuş. Kadına şiddet, çocuk tecavüzü zirvede, cezaevleri ağzına kadar dolmuş durumdayken bir iktidarın görevi nedir? Bunların çözümüne ilişkin çözüm geliştirmesidir. Oysa getirilen teklifin bir sorunumuza çare olduğu yok. Her patlama sonrası oylarımız artıyor dedikleri dönemde, 1 Kasım’dan önce verin tek başına terörü bitirelim dediler. Bitti mi? Katlanarak artıyor. 15 yıldır istedikleri her düzenlemeyi yapabildiler. Peki, şimdi ne oluyor da istikrarsızlık diyorlar?

 

Bütçeyi de hazırlayabilen ve yukarıda saydığım tüm yetkilere sahip Başkan en azından denetlenebilir değil mi? Öyle olmalı. Maalesef böyle değil. Dilediği kadar Yardımcı atayabilir kendisine. Bakanlıkları istediği gibi kurup kaldırabilir. Daha da ötesi istediği kamu tüzel kişiliğini kurabilir. Kararnameyle sosyal ve ekonomik haklarda düzenlemeler yapabilir. Peki, bu Başkan denetlenmez mi? Ya hata yaparsa? Ya yeni Habur, Oslo, FETÖ olayları başımıza çıkarsa ne olacak? Olabilir, beşer şaşar. Bir kişi hata yapmaya daha uygundur. Ortak akıl her zaman daha iyidir. Ancak işte bu denli yetkiyle donatılmış bir Başkan, fiilen denetlenemeyecek maalesef. Sadece kendisi de değil. Atadığı, sayısı belli olmayan Yardımcıları ve Bakanlar da hem de ömür boyu aynı biçimde denetimden kaçırılacak (Yüce Divana sevk etmek için 600 kişilik Meclis’in üçte iki çoğunluğu, yani 400 milletvekili gerekecektir.) Nedir bu kadar korkulan merak ediyoruz tabii ki. Oysa demokrasinin yaşaması için denge ve denetim mekanizmaları yaşamsal önemdedir. "ABD Anayasası'nın babası" olarak nitelendirilen James Madison, "...çeşitli yetkilerin gitgide aynı uzuvda toplanmasına karşı asıl teminat, her uzvu yönetenlere öbürlerinden gelecek müdahalelere dayanabilmeleri için gerekli anayasa araçlarını ve şahsi saikleri vermektir... İnsanlar melek olsaydı devlete lüzum kalmazdı. İnsanları melekler yönetseydi, insanlar üzerinde ne dış denetlemelere ihtiyaç duyulurdu ne de iç denetlemelere" diyerek, anayasal denge ve denetim mekanizmalarının önemini vurgulamıştır.

Getirilen anayasa değişikliği teklifiyle egemenliğin bir kişi lehine sınırlandırılması; başka bir ifadeyle Cumhuriyetin niteliklerine aykırı biçimde "yürütmede tekleşme, devlette tekelleşme" amaçlanmaktadır. 16 Ağustos 1789 tarihli Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesinin 16’ncı maddesinde şu şekildedir: “Hakların güvence altına alınmadığı ve kuvvetler ayrılığının olmadığı bir toplumda anayasa yoktur.”

 

 

Aynalı Pazar: “O zaman siz parlamenter sistemle devam edilmesini savunuyorsunuz”

 

Muharrem Erkek:  “Biz yasa değişikliğine ilişkin muhalefet şerhimizde de ayrıntıyla belirttik. Mevcut parlamenter sistemimiz çok önemli bir geçmişe sahiptir. Eksiklikleri muhakkak bulunmaktadır. Ama unutulmasın ki Türkiye birinci sınıf demokrasiyi hak etmektedir. Bunun için özgürlükleri genişleterek; çoğulculuğu tesis ederek; parlamenter sistemi güçlendirerek; parlamenter denetim mekanizmalarını etkin kılarak; yargının gerçek anlamda bağımsızlığını ve tarafsızlığını sağlayarak; yargı düzeninin niteliğini yükselterek; sivil toplumu güçlendirerek; örgütlülüğü destekleyerek; laikliği ısrarla savunmaya devam ederek; basınla değil, basının sesini kısmaya çalışanlarla mücadele ederek; şeffaflığı devletin her kademesine hâkim kılarak; siyasete egemen kılınmaya çalışılan kavga dilinin karşısına, uzlaşı kültürünü koyarak; kadın haklarını, kadınlarla beraber savunarak doğru yolda ilerlemelidir.

 

Özgürlükçü ve çoğulcu demokrasinin, hukuk devletinin, temelinde insan hakları bulunan bir düzenin inşa edilebileceği yer TBMM'dir. Kurtuluş Savaşı’nı yöneten Meclis, Türkiye’nin haklar, özgürlükler ve hukukun üstünlüğü vizyonu ile yeniden kuruluşunun da merkezi olmalıdır. Türkiye’de demokrasinin sarayı TBMM'dir, başka saraylara ihtiyaç yoktur. Bu gerekçeyle milli iradenin mabedi ve demokrasinin güç merkezi olan TBMM öne çıkarılmalıdır. Yasa tasarılarının ve tekliflerinin yasama organında ve ulusal kamuoyunda yeterince tartışıldıktan sonra kabul edilmesine özen gösterilmelidir. TBMM’nin iradesini gasp eden Kanun Hükmünde Kararname uygulamaları istisnai hale getirilmeli, yasama sürecinin işleyişini bozan, şeffaflıktan uzak “torba kanun” uygulamalarına son verilmelidir. Yasamayı yürütmeye tabi kılan ve milletvekillerinin iradesine ipotek koyan anlayışla mücadele edilmelidir. Ancak bu yolla lider sultası yıkılabilir. Meclis komisyonlarının sayısı ve etkisi  artırılmalıdır. Denge ve denetim mekanizmaları her koşulda etkin tutulmalıdır. Araştırma komisyonlarını çeşitlendirerek TBMM’nin denetleme işlevi güçlendirilmelidir. TBMM İçtüzüğü baştan ele alınarak demokratikleştirilmelidir.

 

Türkiye'ye en uygun Cumhurbaşkanlığı; partiler üstü, sembolik yetkilerle donatılmış, yürütme ve yasama üzerindeki etkisi sınırlandırılmış bir Cumhurbaşkanlığı modelidir. Cumhurbaşkanı’nın yargı ve diğer üst düzey bürokrasi atamalarındaki yetkileri kaldırılmalı, bir denge ve milleti temsil makamı olarak yapılandırılmalıdır.”

 

 

Aynalı Pazar: “Sayın Cumhurbaşkanı ve AK Partili yetkililer, Partili Cumhurbaşkanlığı ya da tek adamlık konusunda Atatürk’ü örnek gösteriyorlar. Buna ne diyeceksiniz?”

 

Muharrem Erkek:  “Kurucu Cumhurbaşkanımız, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk hiçbir zaman tek adam olmak istememiştir. Kaldı ki kendisi için gerekirse canımı veririm diyen kişiler, tek adamlık teklifi kendisinden habersiz yapıldığında, buna hayır demiştir. Yine kendisine Başvekillik görevini de üstlenmesi söylendiğinde, şu karşılığı vermiştir:

 

“Arkadaşlarımız içinde başvekillik yapacak zevat çoktur; fakat bütün bu arkadaşlarım da dahil olduğu halde, milletin umumi temayülü, benim şu veya bu zaruret karşısında başvekil olmamı icap ettirirse, bu vazifeyi kemali tevazu ve minnetle yapmaya hazırım. Bu takdirde benim aynı zamanda Reisicumhurluğu üzerimde bulundurmamın elbette kanuni imkanı yoktur. Sistemsiz ve kanunsuz tarzda, reisicumhurlukla başvekaleti birleştirmeyi düşünmedim ve düşünecek adam olmadığım milletçe malumdur zannederim.”

 

Atatürk, Şahsi idarenin ne derece sakat olduğunu da hep vurgulamıştır: “Şaşarım, o efendilerin aklı perişanına. Hep biliyoruz ki, memleketimizin başına gelen felaketlerin çoğu şahsi idareden gelmiştir. Bu kadar geri kalmamızın başlıca amillerinden biri de budur. Biz öteden beri, böyle bir idareyi bertaraf etmek için mücadele ettik. Şimdi nasıl olur da benim aynı yola girmekliğim, yeniden devlet hayatında tarafımdan böyle bir çığır açılması istenebilir.”

 

Savaş sürüyorken milli iradeye önem verip Meclis’i açan ve kararlarının uygulanmasını sağlayan, hatta daha öncesinde Erzurum, Sivas Kongreleri ile ülkede yaşayan insanların görüşüne önem veren böyle bir kişiye, lidere tek adam denemez.”

Aynalı Pazar: “Referandum Nasıl Sonuçlanır?”

 

Muharrem Erkek:  “Türkiye’nin dört bir yanında süreci yaşadık. Çanakkale’de gitmediğimiz yer kalmadı. Alana yansıyan görüş net: Hayır. Sandıktan hayır sonucu çıkacak, halk devletine de milletine de sahip çıktığını gösterecektir. Yeter ki sandığa gidelim. Görüşümüz ne olursa olsun,  belki yüz yıllarca duracak, geleceğimizi belirleyecek bir değişiklikle karşı karşıyayız. Herkes sandığa gitmeli. Umarım katılım %95’i bulur. Katılım da yetmez. Herkes, lütfen oy kullandığı sandığa saat 17.00’dan sonra giderek oylarına sahip çıksın, ıslak imzalı tutanağı görsün.”

 

Aynalı Pazar: “Son olarak bir şey demek ister misiniz?”

 

Muharrem Erkek:  “Değişiklik teklifini Anayasa Mahkemesi’ne götürmedik. Amasya Kongresi’nde olduğu gibi, ne dedik: “milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” İstikbalimizi değil, devletin ve milletin istiklalini düşünüyoruz. Biz CHP olarak demokratik Cumhuriyetin tasfiyesine karşı duruyoruz ve konunun sadece CHP, AK Parti, MHP ile ilgili olmadığını, vatanın geleceğini söz konusu olduğunu düşünerek hareket ediyoruz. Sonuç da hepimizin iyiliğine ve “hayır”lı olacaktır.” 

 

FACEBOOK YORUM
Yorum